12 Ocak 2015 Pazartesi

Hiç kimse mutlu etmedi beni senin mutlu ettiğin gibi…

Herkes kışın ne kadar zor geçeceğini söyleyip duruyor. Daha gökyüzü kararıp yeryüzünü beyaza boyamadan önce biliyordum zor geçeceğini. Kalbimde hissetmiştim. Beni terk ettiğin gün içimde hiçbir zaman bitmeyecek bir kara kış bıraktığın günden beri biliyorum ben kışın da ilkbaharın da yazın da hatta sararıp tek tek dalından yaprakların düşmesi gerektiğinin haberini veren sonbaharın da zor geçeceğini. Biliyordum…

Herkesin kışı farklı, dışarıdaki soğuk ne ki benim içerimdeki kara kış fırtınalarının yanında…

Tüm mevsimler sendin benim için ama sen kış olmayı seçtin. Öyle ya sen kış mevsimini çok severdin. Camdan karın yağışını izlerken çayından bir yudum alıp kitabını okumayı. Yazdan nefret ederdin sen… Kış senin mevsimin idi, ben de severdim kışı ama yaz kadar değil. Biz zıttık seninle, siyahla beyaz kadar zıt, gündüzle gece kadar, güneşle yağmur kadar zıt… Ama hep birbirimize çekilirdik. Tüm zıtlıklarımız bizi birbirimize çekti hiçbir zaman farklı yöne itmedi. Biz, zıtlıklarımızı bile bütün yapmayı başarabilmiştik… Benim istediğim filme gittiğimizde, akşamında senin istediğin filmi izlerdik. Kitaplarımız bile zıtken sırf birbirimizi daha iyi anlamak için aynı kitapları okuduk. Biz birçok şeyi başardık ama bir türlü aramıza giren ayların içinden çıkıp birbirimize sarılmayı başaramadık…

Dedim ya sen kışı severdin. Severdin ama seninleyken o kış bana yaz gibi gelirdi, üşümezdim aksine sımsıcak olurdum. En çok senin olduğun kışlarda seninle muhabbet etmeyi seviyordum. Birer fincan çayımız oturmuşuz karşılıklı bazen saçma sapan konulardan konuşurduk, bazen o kadar ciddi konuşurduk ki biz bile şaşırırdık çünkü biz hiçbir zaman o kadar ciddi konuşamazdık. Muhakkak ben muzurluk yapardım ya da sen… Ama sonra ne oldu biliyor musun? Benden gittiğin o yaz günü birden kış çöktü üstüme. Sensiz geçen her gün üşüdü içim, hasta oldu kalbim. Sensiz bu topraklara alışık değilim ben, sensiz bu kışlara alışık değilim ben. Öyle birden ben gidiyorum deyip gittin ki inanamadım, alışamadım… Hala saçmalıyorum, hala düşüyorum ve düştüğümde beni kaldıran elin hala yok… Ben  donmaya yüz tuttum aylardır yaşadığım kara kış içinde ama sen hala baharı getirmedin yüreğime… Böyle mi olacak? Aylardır devam eden kara kışın içinde ben dışarıda donarken sen pencerenin arkasından çayını yudumlayıp beni görmezden gelip kitabına mı gömüleceksin gerçekten? Göz mü yumacaksın duygularımın tek tek yok oluşana, hayallerimin intihar etmesine kalbimin buz tutmasına?

Ne söylediklerini, ne söylediğimi unut. Gel. Hiç kapatmadım kapımı gel… Ya da izin ver aç kapını ben geleyim, bitsin bu kara kış. Bitsin bu çile. Yanında yazı yaşayayım. İzin verme kalbimin buz tutmasına… Duygularımın tek tek donmasına… Ama sen bilirsin, kalbim buz tutsa da bir tek senin bu buzları eritebileceğini adın gibi bilirsin… Kalbimin her zaman tek sahibi sen olacağını adın gibi bilirsin… Belki de bu yüzden yoksun hala, belki de bu kara kışta ne kadar süre hayatta kalacağımı görmek için bekliyorsun, belki tamamen buz tuttuğumda çıkıp geleceksin kim bilir… Ama böyle olmamalı… Bu kadar acıya göz yummazsın sen ya da yumar mısın? Kıyar mısın gerçekten bana? Beni bu kara kışın ortasında tek başıma donmaya mı bırakırsın? İşte o zaman bu kara kış hiç geçmez, hiç bitmez kış. Erimez buzlar. Güneş açmaz, güneş bile solar, güneş bile buz tutar yokluğundan…

Benim, senden başka baharım, yazım, yaşamım yok.  Yağmurdan sonra çıkan o muazzam gök kuşağı bile yok artık… Sen yoksun… Senden kalan ve sen olan bazı şeylerle avunuyorum sadece… Anılarınla… Bazen bakmama izin verdiğin gözlerinle… Ben gözlerinde yükseldim ve gözlerinde battım…

Sana hiçbir zaman veda etmedim. Araya yıllar girse bile hiçbir zaman veda etmek istemiyorum… Sen hep benimle yaşayacaksın. Ben öldüğümde… İşte o zaman veda etmiş olacağım belki… Birkaç gün sonra sensiz yarım sene geçmiş olacak ve benim kara kışım devam ediyor olacak…

Sen gelene kadar bu kara kış hiç bitmeyecek… Sen geldiğinde gök kuşağı tekrar çıkacak, güneş tekrar ısıtacak, bahar gelecek tüm ağaçlara ve çiçeklere, bahar gelecek güzelim denizlere… Her yer yeşerecek, masmavi parlayacak deniz. Bulutlar bembeyaz olacak. Tüm şehir, tüm ülke hatta dünya cıvıl cıvıl olacak. Ama sen yokken buralar hep gri olacak… Hep kara kış, binlerce dalı kırılmış ağaç, soğuktan ölen çiçekler olacak, kardelenler bile açmayacak, güneş bir daha sapsarı parlayıp iç ısıtmayacak, gök kuşağının tek rengi gri olacak… Gündüz diye bir kavram olmayacak. Yok olacak her şey… Yaşam namına ne varsa yerle bir olmuş olarak kalacak…


Bitsin bu kış artık…
Mevsimler seninle güzel
Gökkuşağı seninle renkli
Çayın tadı seninleyken daha güzel
Hatta kış bile seninle bir başka güzel…

Gel, yüreğimi çözecek insan…
Gel, kadınım…
Korkma hiçbir şeyden
Korkma geçmişten, korkma gelecekten, karanlıklardan
Tek tek bütün her şeyin üstesinden geliriz
Sonra bir çay demleriz, yorgunluğumuzu atarız
Bana sarılırsın, kara kışın oluşturduğu buzları eritirsin
Her yer aydınlanır,
Yine otururuz masamıza, saçma sapan şeyleri konuşuruz belki kahkaha bile atarız…
Sen gelirsen eğer her şeyin çok güzel olması için canla başla çalışırım ben kadın…
Sen yeter ki gel…
Gel, erit buzlarımı…
Gel, bitir bu kışı…


Gel be kadınım…
Mahkum etme beni bu kara kışa…
Hiçbir şey ısıtmaz yüreğimi ellerin gibi…
Hiçbir şey senin gibi mutlu etmez beni…

Çık gel artık kadın… Ya da izin ver, aç kapını ben geleyim…
Bitsin bu kara kış artık…


kotpilot.