Herkes kışın ne kadar zor geçeceğini söyleyip duruyor. Daha
gökyüzü kararıp yeryüzünü beyaza boyamadan önce biliyordum zor geçeceğini.
Kalbimde hissetmiştim. Beni terk ettiğin gün içimde hiçbir zaman bitmeyecek bir
kara kış bıraktığın günden beri biliyorum ben kışın da ilkbaharın da yazın da
hatta sararıp tek tek dalından yaprakların düşmesi gerektiğinin haberini veren
sonbaharın da zor geçeceğini. Biliyordum…
Herkesin kışı farklı, dışarıdaki soğuk ne ki benim
içerimdeki kara kış fırtınalarının yanında…
Tüm mevsimler sendin benim için ama sen kış olmayı seçtin.
Öyle ya sen kış mevsimini çok severdin. Camdan karın yağışını izlerken çayından
bir yudum alıp kitabını okumayı. Yazdan nefret ederdin sen… Kış senin mevsimin
idi, ben de severdim kışı ama yaz kadar değil. Biz zıttık seninle, siyahla
beyaz kadar zıt, gündüzle gece kadar, güneşle yağmur kadar zıt… Ama hep
birbirimize çekilirdik. Tüm zıtlıklarımız bizi birbirimize çekti hiçbir zaman
farklı yöne itmedi. Biz, zıtlıklarımızı bile bütün yapmayı başarabilmiştik…
Benim istediğim filme gittiğimizde, akşamında senin istediğin filmi izlerdik.
Kitaplarımız bile zıtken sırf birbirimizi daha iyi anlamak için aynı kitapları
okuduk. Biz birçok şeyi başardık ama bir türlü aramıza giren ayların içinden
çıkıp birbirimize sarılmayı başaramadık…
Dedim ya sen kışı severdin. Severdin ama seninleyken o kış
bana yaz gibi gelirdi, üşümezdim aksine sımsıcak olurdum. En çok senin olduğun
kışlarda seninle muhabbet etmeyi seviyordum. Birer fincan çayımız oturmuşuz
karşılıklı bazen saçma sapan konulardan konuşurduk, bazen o kadar ciddi
konuşurduk ki biz bile şaşırırdık çünkü biz hiçbir zaman o kadar ciddi
konuşamazdık. Muhakkak ben muzurluk yapardım ya da sen… Ama sonra ne oldu
biliyor musun? Benden gittiğin o yaz günü birden kış çöktü üstüme. Sensiz geçen
her gün üşüdü içim, hasta oldu kalbim. Sensiz bu topraklara alışık değilim ben,
sensiz bu kışlara alışık değilim ben. Öyle birden ben gidiyorum deyip gittin ki
inanamadım, alışamadım… Hala saçmalıyorum, hala düşüyorum ve düştüğümde beni
kaldıran elin hala yok… Ben donmaya yüz
tuttum aylardır yaşadığım kara kış içinde ama sen hala baharı getirmedin
yüreğime… Böyle mi olacak? Aylardır devam eden kara kışın içinde ben dışarıda
donarken sen pencerenin arkasından çayını yudumlayıp beni görmezden gelip
kitabına mı gömüleceksin gerçekten? Göz mü yumacaksın duygularımın tek tek yok
oluşana, hayallerimin intihar etmesine kalbimin buz tutmasına?
Ne söylediklerini, ne söylediğimi unut. Gel. Hiç kapatmadım
kapımı gel… Ya da izin ver aç kapını ben geleyim, bitsin bu kara kış. Bitsin bu
çile. Yanında yazı yaşayayım. İzin verme kalbimin buz tutmasına… Duygularımın
tek tek donmasına… Ama sen bilirsin, kalbim buz tutsa da bir tek senin bu
buzları eritebileceğini adın gibi bilirsin… Kalbimin her zaman tek sahibi sen
olacağını adın gibi bilirsin… Belki de bu yüzden yoksun hala, belki de bu kara
kışta ne kadar süre hayatta kalacağımı görmek için bekliyorsun, belki tamamen
buz tuttuğumda çıkıp geleceksin kim bilir… Ama böyle olmamalı… Bu kadar acıya göz
yummazsın sen ya da yumar mısın? Kıyar mısın gerçekten bana? Beni bu kara kışın
ortasında tek başıma donmaya mı bırakırsın? İşte o zaman bu kara kış hiç
geçmez, hiç bitmez kış. Erimez buzlar. Güneş açmaz, güneş bile solar, güneş
bile buz tutar yokluğundan…
Benim, senden başka baharım, yazım, yaşamım yok. Yağmurdan sonra çıkan o muazzam gök kuşağı
bile yok artık… Sen yoksun… Senden kalan ve sen olan bazı şeylerle avunuyorum
sadece… Anılarınla… Bazen bakmama izin verdiğin gözlerinle… Ben gözlerinde yükseldim
ve gözlerinde battım…
Sana hiçbir zaman veda etmedim. Araya yıllar girse bile
hiçbir zaman veda etmek istemiyorum… Sen hep benimle yaşayacaksın. Ben
öldüğümde… İşte o zaman veda etmiş olacağım belki… Birkaç gün sonra sensiz
yarım sene geçmiş olacak ve benim kara kışım devam ediyor olacak…
Sen gelene kadar bu kara kış hiç bitmeyecek… Sen geldiğinde
gök kuşağı tekrar çıkacak, güneş tekrar ısıtacak, bahar gelecek tüm ağaçlara ve
çiçeklere, bahar gelecek güzelim denizlere… Her yer yeşerecek, masmavi parlayacak
deniz. Bulutlar bembeyaz olacak. Tüm şehir, tüm ülke hatta dünya cıvıl cıvıl
olacak. Ama sen yokken buralar hep gri olacak… Hep kara kış, binlerce dalı
kırılmış ağaç, soğuktan ölen çiçekler olacak, kardelenler bile açmayacak, güneş
bir daha sapsarı parlayıp iç ısıtmayacak, gök kuşağının tek rengi gri olacak…
Gündüz diye bir kavram olmayacak. Yok olacak her şey… Yaşam namına ne varsa
yerle bir olmuş olarak kalacak…
Bitsin bu kış artık…
Mevsimler seninle güzel
Gökkuşağı seninle renkli
Çayın tadı seninleyken daha güzel
Hatta kış bile seninle bir başka güzel…
Gel, yüreğimi çözecek insan…
Gel, kadınım…
Korkma hiçbir şeyden
Korkma geçmişten, korkma gelecekten, karanlıklardan
Tek tek bütün her şeyin üstesinden geliriz
Sonra bir çay demleriz, yorgunluğumuzu atarız
Bana sarılırsın, kara kışın oluşturduğu buzları eritirsin
Her yer aydınlanır,
Yine otururuz masamıza, saçma sapan şeyleri konuşuruz belki
kahkaha bile atarız…
Sen gelirsen eğer her şeyin çok güzel olması için canla
başla çalışırım ben kadın…
Sen yeter ki gel…
Gel, erit buzlarımı…
Gel, bitir bu kışı…
Gel be kadınım…
Mahkum etme beni bu kara kışa…
Hiçbir şey ısıtmaz yüreğimi ellerin gibi…
Hiçbir şey senin gibi mutlu etmez beni…
Çık gel artık kadın… Ya da izin ver, aç kapını ben geleyim…
Bitsin bu kara kış artık…
kotpilot.