4 Aralık 2014 Perşembe

Kırık Kalpler

"Severek unutmak olur iş mi ?
Bilerek uçuruma önden atlanır mı ki ?
Kaybettiğinin yerine ne koysan dolmaz..
Boş bırakacağım yerini hep bomboş..”

Ne güzel söylemiş Yalın… “Kaybettiğinin yerine ne koysan dolmaz”  hiçbir şey dolduramaz ki, onunla yaşadığın anıları bir başkasıyla yaşayamazsın ki, bir başkası onun dokunduğu gibi dokunamaz ki… Kimse onun gibi olamaz ki… O tıpkı annen gibi biri, kimse onun gibi sevemez seni, kimse onun kadar titreyemez üstüne, kimse onun dokunduğu gibi dokunamaz, kimse onun baktığı gibi sevgi dolu bakamaz, kimse onun gibi yollarını gözlemez… Bu yüzden kimse o olamaz ki…

Severek ayrılık mı olurmuş hiç? Buna bile bile lades denir… Biz öyle yaptık, bile bile lades dedik… “Benden vazgeç” diyorsun, deli misin be kadın! Senden vazgeçemem ki ben… Her fotoğraftan mutluluk taşıyor, her yer senin anınla dolu, her şeyimde sen varsın, gözlerim her yerde seni ararken nasıl vazgeçebilirim senden kadın?!

Ben hiç aşık olmayacağımı sanmıştım, bunu yaşayamayacağımı hep suni yakınlaşmalar yaşayacağımı düşünmüştüm ama öyle olmadı aşık oldum… Ben sana aşık oldum… Hayatımda ilk defa aşık oldum. Bir erkek için bir kerelik bir hak olan aşk hakkımı ben sende kullandım… Söylesene kadın aşık olan adam unutur mu? Unutmak ister mi? Unutamaz kadın, unutamaz… Unutamaz kadınını… Unutamaz ona hayatta en iyi gelen şeyi unutamaz… Onun rakısı olan kadını unutamaz…

Sen daha önce çok yıpranmıştın, tüketmişlerdi seni ben bunu fark edemedim, kendi aşk sarhoşluğuma dalıp senin yaralarını unuttum, sarmana yardımcı olamadım, evet her adımında yanında oldum ama saramadım… Hep sonradan fark ettim, bir sürü şeyi hep sonradan fark ettim… Beni bilirsin işte, ben hep geç kalırım… Ben fark ettiğimde sen can kaybından ölmek üzereydin, elimden geldiğince beceriksiz ellerimle toparlamaya çalıştım dikmeye çalıştım, ben iğneyi batırdıkça daha çok kanadın, sarmak istedim bu seferde yaraların açık kalıyor diye canın yanmaya başladı, bunu da beceremedim en sonunda gözünden düşen damlayı parmağımın ucuyla alıp, dilime bıraktım belki acını anlarım diye olmadı… En sonunda gözlerine bakmak geldi aklıma, sakince ve usulca gözlerine baktım işte o zaman gördüm söylemek istediklerini… “Geç kaldın” “geç kaldın ben ölmek üzeriyim” demiştin ve ölümünü görmemen için benden var gücünle uzaklaşmıştın işte ben o zaman neden gittiğini anlamıştım… Neden bile bile lades dediğimizi anlamıştım… Neden severken ayrı evlere girdiğimizi ve neden ayrı yataklarda yattığımızı anlamıştım…

Sen dönmeden uyumadım ben, sana sarılmadan uyuyamadım ben… Açıkçası sensiz bir PİÇ gibi kaldım ortada ben. Ne yöne gideceğimi bilemedim, yolumu şaşırdım. Hiçbir şey yokluğunu doldurmadı, yokluğunu unutmak için kalabalıklaştm, insanlarla doldum taştım ama onlar bile yokluğunu unutturamadı, hiçbir şey doldurmadı orayı, hiçbir şey unutturmadı. Ben, senine var olmuştum şimdi ben sensiz yokum. Senin varlığındı benim yolumu aydınlatan. Sendin bana yol gösteren.

Ben seni kaybettim ama anılarımız hala bende güvende, fotoğraflarımız hala bende, tek bir resmimizi bile atmadım. Sana yazdığım onlarca mektup, bana yazdığın onlarca mektup hepsi kutusunda… Bugün hepsini okudum biliyor musun? Evet, evet, evet hepsini okudum, yanlış anlamadın. Oturdum baştan sonra sana yazdıklarımı bana yazdıklarını, ufak notları, kağıt paçasına yazılmış notları, peçeteye yazılmış notları hepsini okudum. Ne kadar da mutluymuşuz, huzurlu… Şimdi sen benden seni yani bunları unutmamı istiyorsun? Mümkün mü bu kadın?!

O mektuplar, o resimler, o notlar hepsi hepsi mutluluğumuzun tablosu. Ne o mutlulukların yerine başka mutluluk koyarım ne de onları unuturum… Oraya sadece seninle olmasını istediğim mutlulukları koyarım.

O mektuplar, o resimler yalan söylemez o anılar yalan söylemez. O anıların bize fısıldadığı bir şey var: Biz birlikte güzeliz, sen ve ben olarak değil.

Benim bütün sevinçlerim sensin kadın…

kotpilot.

14 Ağustos 2014 Perşembe

Bir varmış bir yokmuş hayatlar…

Bir varmış bir yokmuş ile başlar tüm masallar. İçlerinde birçok olay olur, hayran olduğunuz kahramanlar olur, bir sürü iniş çıkışları olur ve genelde sonlar hep güzel olur. Genelde… Bizim masalımız güzel bir son ile bitmedi. Güzel olsun kötü olsun masalın bitmesini hiç istemedim çünkü hiçbir zaman sonu kabul edemedim ben… “Son” hep korkuttu beni… 

Bir masaldı bizimki de ve her ne kadar istemesem de bir sona bağlandı, mutsuz bir sona… Öyle yada böyle güzel bir masaldı, birçok iyi ki’min olduğu bir masal… Ben masal kahramanıma aşık oldum, onun yaptığı her şey benim gözümde yağmurdan sonra ortaya çıkan gök kuşağı gibi muazzamdı. Bakışları ruhumu delip geçer, elimi tuttuğunda içimi büyük bir güven duygusu doldururdu… Ama sonra tüm mutlulukları çeken bir ejderha geldi ve biz o ejderhayla çok savaştık, kahramanım hiç pes etmedi ne zaman düşmeye kalksam elimden tuttu, o ne zaman düşecek olsa ben elinden tuttum ama sonunda açılan yaralar ve kaybettiğimiz kanlar yüzünden yenik düştük ve masal sona erdi… 

Demiştim ya her masal mutlu sonla bitmiyor diye, öyle oldu… Benim hayatımda hep öyle oldu. Ben kaybetmeye sekiz sene önce başladım ve durmadan kaybettim. Çöktüm, karanlıklara gömüldüm, sislerin ardına saklandım. Bir ağacın dibinde ölmek üzereyken buldu beni kahramanım, elini uzattı yüzündeki sımsıcak gülümsemesiyle. Kaldırdı yerden ve yaralarımı tamir etti, çıkardı beni sislerin içinden, karanlığın yakamı bırakmayan o ellerinden kurtardı beni… 

Sekiz sene önce ben abimi kaybettim tüm yaşama sevincim, tüm hayallerim, ruhum çökmüş bir enkazın altına kalmış gibiydi aklım bedenimi zehirledi… Her şeyimdi abim, hayatın tüm anlamıydı o. Ama gidince bitti her şey. Tamam dedim artık bitti. İçi boş bir insan olarak gezdim sokaklarda, onu görene kadar. Kahramanım bana elini uzatana kadar… 

Hayatımda hiçbir zaman ben böyle hissetmedim, kalbim tekrar çarpmaya başladı, ruhum dirildi, parmak uçlarımda bir sızı vardı. 

Yaşıyorum! 

Bir Ezgi duydum ben, bir Ezgi gördüm beni hayata bağlayan, kahramanım olan ve aşkım olan… O gün hayatım değişti benim ama beynim beni zerhirlemeye devam etti.

Hayatım boyunca benim kalbimi deliler gibi çarptıran tek kadın o oldu. Aşık olduğum tek kadın o oldu. 
Her şeyi özel kılan o oldu.
Abimden sonra beni yaşatan o oldu. 

Şimdi o gitti, gitmesi gerekti. Böylesinin daha iyi olacağını düşündü, zarar vermek istemedi, ne olursa olsun kahramanım olarak kalabilmek için böylece gitmesi gerekti ve gitti… 

Sıradan bir gidiş değildi bu benim için ve hiçbir zaman da sıradan olmayacak. O, giderken sekiz sene önce kaybettiğim ve üç yıl önce canlanan tüm duygularımı üç yıl sonra giderken yanına aldı. Benim kalbim ona ait, ondan başkasına hiçbir zaman ait olmayacak.. Ruhum ona ait, onun parçasını taşıyor. Hayatın iyi şeyler getireceğini umut etmiştim hep, her zaman bir umut vardır bir kapı vardır diye düşünmüştüm ama bu benim için geçerli olmadı. Ben sekiz sene önce ölmüştüm, sonra dirildim ve şimdi tekrar öldüm. Hissiz bir hayat bana kalan. 

Sekiz sene önce benim için anlamlı olan yani abimin anlamlı kıldığı ne varsa o öldüğünde hepsi solmuştu ama hayatıma dokunan, hediye gibi gelen o müziğin tınısı o Ezgi hayatımda sönen her şeyi tekrar canlandırdı. Mesela doğum günüm. Doğum günüm benim için hep önemliydi çünkü bunu önemli kılan abimdi ama gidince ben hiç doğum günü kutlamadım, sonra müziğin tınısı geldi, kahramanım geldi ve doğum günümü tekrar özel kıldı. İple çeker oldum o günü, çünkü biliyordum o gün beni çok mutlu edecekti tıpkı abim gibi… Tıpkı onun gibi özenerek hazırlayacaktı ve hep öyle hazırladı. Fakat şimdi yine doğum günüm geliyor ve sekiz sene önceki gibi anlamını yitirmiş bir şekilde geliyor. Yalnız ve karanlıkla… 

Kahramanım beni büyüttü her şeye karşı dayanıklı olmayı öğretti ama günün birinde gitmesine karşı nasıl dayanabileceğimi öğretmedi… 

Hayatımda ikinci kez kendimi enkazın altında kalmış gibi hissediyorum. Ve bu sefer kimsenin hayatıma dahil olup o enkazı temizleyip beni oradan çıkartmasını istemiyorum. Ben kaybettiğim tüm duygularımı tekrar kazanmıştım ve şimdi tekrar kaybettim fakat bu sefer farklı. İlk kaybetmemde kalbim bende duruyordu bu sefer ne kalbim benimle birlikte ne de ruhum, onlar şuan ait olduğu yerde… 

Öyle yada böyle masalım, masalımız son buldu. Ama sonu her ne kadar kötü bitmiş olsa da benim avucumda iyi ki’ler kaldı, yaşanmışlık ve güzel anılar kaldı… Ben onunla birlikte büyüdüm, aşkı öğrendim, tekrar yaşamanın tadına vardım, kötü hiçbir şey söylemiyorum o bunu yaptı ben bunu yaptım. Neye yarar? Masalının sonunu mu değiştirir, hayır. Sadece daha fazla acıtır, daha fazla kanatır. 

Ben çok güzel bir ilişki yaşadım ve bitti. O, giderken abim tekrar gitti… Birçok şey gitti… Şimdi kendi hayatının kahramanı olacak ve bunu çok güzel bir şekilde yapacak, biliyorum. Çünkü o en güçlümüz ve her zaman bir çözüm bulanımızdı… Bir de o sımsıcak gülümsemesi vardı… 

Ben o gülümsemeyi çok özleyeceğim… Beni güvende hissettiren o gülümsemeyi… 

İyi bakmaya çalışacağım kendime, bir gün bir yerde bana rastlarsa “kendine kötü bakmışsın” deyip üzülmesin diye. Yine onun için.. 

Veda etmiyorum, biliyorum hiçbir zaman vedalardan hoşlanmazsın sen. Sadece söylemek istediğim, iyi ki… İyi ki kahramanım olmuşsun. Belki o hep hayal ettiğim ve hep aşık olduğum kadından yani senden olmasını istediğim o minik kız çocuğuna sahip olamayacağım. Eli senin gibi olmayacak, baktığımda senin sıcak tebessümün olmayacak. Güven dolu gözleri olmayacak.. Ama isterdim, senin gibi kahraman bir annesi olmasını… Yine de iyi ki, iyi ki hayatımda olmuşsun. 

Beni buralara kadar getirdin, enkazlardan çıkardın. 
Avuçlarıma hep iyi kiler bıraktın. 
İyi ki hayatıma girdin. 
İyi ki aşık olduğum kadın sen oldun. 
Ve 
Keşke minik kız çocuğumuz olsaydı, sana anne deseydi… 

Kendine iyi bak kahramanım, 
Kendine iyi bak aşkım,
Kadınım… 
Kalbim… 
Abim… 
Ruhum… 
Ailem… 
Kendine iyi bak… 

Sen hep iyi ol.
Hep iyi ki ol…

kotpilot.

6 Temmuz 2014 Pazar

Sonsuz karanlık…

Beynim kaynıyor artık düşünmekten, kaynıyor ve kendi kazanını devirmek üzere. Neler olduğunu bilmiyorum, ipin ucunu kaçırdım iyice. Neresi aydınlık neresi karanlık, bilmiyorum.Ne zaman başladı ve ne zaman bitecek bilmiyorum. Zaman kavramını unuttum yaşamın içerisinde. Gerçi yaşamak neydi onu da unuttum. 

Karanlıkta gölgeler var, hep orada duran hiç uyumayan ve uyutmayan. Huzursuzluğa sürükleyen gölgeler. İntihara meyil ettiren gölgeler. Orada. Karanlıkta. Bir şey var o karanlıkta, bir gölge hiçbir zaman gölgeden öteye geçtiğini göremediğim bir gölge…

Yansıma diyor çoğu kişi, yansıma bir eşyadan, kişiden veya bir hayvandan olur veya birden karanlıktan aydınlığa geçtiğinde olur bu öyle değil. Hiç değil. Nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum ama öyle değil. 

O karanlıkta, o gölgede bir şey olduğunu biliyorsun seni rahatsız eden bir şey yada beynin bunu böyle algılamak istiyor yada beyninin bunu böyle algılanması isteniyor. Hangisi gerçek hangisi değil hiçbir zaman bilemezsin. Ama o karanlıkta gözünle görmezsen de o odanın içinde bir şey dolaştığını hissedersin. Tüylerin diken diken olur, için sıkılır, uykuların kaçar, uyuyamazsın yada birden uyanırsın, bir kaç saniye bilinçsiz kalabilirsin yada bilinçli fakat hareketsiz kalabilirsin bunlar hep o karanlık yüzünden oluyor. 

Hayatım boyunca karanlıktan hep korktum. İnsanın karanlığından da dünyanın karanlığından da hep korktum. Çünkü karanlık ürperticidir çünkü tüm ışıklar kapandığında yıldızlar söndüğünde o karanlıkta bir başına kalırsın. Önce vicdani acıların ile yüzleşirsin sonra sorunlarına kafa yorarsın ve sonra olan olur bir ses gelir karanlığın içinden dikkatin dağılır ve uykuların kaçar. Bütün düşüncelerin o sese odaklanır dinlersin o ses bir eşyanın düşüşü olur önce sonra fısıltılar halinde yükselir o dakikadan itibaren yalnız olmadığını anlarsın. Fısıltıları dinlemeye çalışırsın, ürperten fısıltıları, tüm vücudunu buz gibi kesen o fısıltıyı dinlemeye çalışırsın organların sana ait değilmişcesine çalışır, beynin kaynama noktasına gelir. Gözlerin fal taşı gibi açılır, göz bebeklerin büyür, korku sana tek bir şeyi düşündürür “lütfen karanlıkta bir şey olmasın” ama o var olan şeyi oraya sen çağırdın, o senin düşüncelerinin bir yansıması. Nasıl kaçabilirsin ki? Sana tüm kötü olan şeyleri iyiymiş gibi gösterir fakat bunu anlayamazsın zamanı gelince aslında kötü olduğunu görürsün. Bundan kaçabilir misin? Düşüncelerden kaçabilir misin? Karanlıktan kaçabilir misin? 

Karanlık korkutucudur fakat karanlığın içine gizlenmiş gölgeleri görmek daha korkutucudur. İşte o andan sonra o evde bir daha huzuru bulamazsın. Gözün katmanları vardır, katmanlar gölgelerde ki yüzleri görmeni engeller. Aslında var olan ama göremediğimiz ne varsa onlar o katmanlar sayesinde gözükmez. O katmanlar tek tek ortadan kalktığında görmeye başlarsın bu senin marifetin. Tıpkı hayatının senin eserin olması gibi. Önce hisle başlar, sonra işaretler izler onu, peşinden karanlıkta gölgeler, hemen ardından fısıltılar gelir daha sonra gölgeler belirginleşir ve mutlu son(!) artık onları görürsün. Fakat bu senin dünyayla son temasın olur. 

Düşünmek güzeldir derler. Tabii ki güzeldir, iyi şeyler düşündüğün sürece düşünmek güzeldir. Düşüncelerin karanlığa döndüğünde, sen de karanlığa dönersin. Düşüncelerin işin içinden çıkılmaz bir hal aldığında, karanlığa dönersin. Düşüncelerin geçmişin yüzündense ve ne yaparsan yap hayatındaki insan yada insanlar geçmişini düşünmeyip seni iyi biri olarak göremiyorsa, karanlığa dönersin ama onların gözünde bu da senin yüzünden olur. Ne yaparsan yap, düşüncelerin temiz değilse karanlığa dönersin. 

Dünyanın karanlığı her zaman korkunçtur ama en korkuncu düşüncelerin karanlığa düşmesidir. 

kotpilot.

28 Ocak 2014 Salı

Ve yine o gün geldi…

Sekiz sene oldu sen gideli ama daha dün gibi taze her şey… Çok şey var söylenecek ama hepsi düğüm düğüm ediyor boğazımı konuşturmuyor, kalbimde birikiyor ve bir damla seli ile boşalıyor gözlerimden… Sen gidince gözyaşının nasıl bir tadı olduğunu anladım… 

Sensiz koskoca sekiz sene…

Ne hissettin o an, çok acı çektin mi, ne düşündün, ne yaşadın? Bunları düşündükçe ve aklıma cevapları geldikçe çıldıracak gibi oluyorum. O kaza olduğunda ne kadar acı çektin? Aslında ne kadar acı çektiğini tahmin edebiliyorum, bilirsin benim başıma ne gelse sen de aynı acıyı hissederdin, sekiz sene oldu ve her gün daha dayanılmaz oldu bu acı. Böyle bir şey mi yaşadın sen de? Sen gittikten sonra gülmeyi unuttum mesela, yıllarca gülemedim acı bu muydu? Yada günlerce gözyaşları içinde uyuyup, uykularımda sürekli kaza anını görüp ağlaya ağlaya uyanmam mı? Böyle miydi senin çektiğin acı? Kim bilir nasıl canın yandı, belki ağlamak istedin o an ama yapamadın… Bağırmak istedin ama sesin çıkmıyordu… Ne sen kendindeydin ne vücudun, sen çoktan gitmiştin… 

Şu an acı çekiyor musun bilmiyorum ama ben çok acı çekiyorum abi… Yokluğun o sekiz senenin kocaman boşluğu o kadar canımı yakıyor ki… Zamanla kapanır dedim, her yara zamanla kapanır ama olmadı kapanmadı, öğrendim artık zamanın kapatamayacağı yaralar da varmış…

İnsan en sevdiğini kaybedince kimsesiz kalıyormuş… Sen gittiğinden beri hiçbir şey aynı kalmadı, yemeklerin tadı bozuldu, aldığım nefesler kötüleşti, kalbim bozuldu, ruhum karanlığa gömüldü, renkler bile soldu… Renkleri çok severdin sen ama griyi sevmezdin hep “ölümü hatırlatır bana” derdin, biliyor musun abi şimdi her taraf gri… Tek gördüğüm renk gri… 

Şimdi çıkıp gelebilsen, yıllarımızı telafi edebilsek, renkler yine eskisi gibi olsa ve ben yine seninle gülsem… Ama imkansız artık biliyorum, bazen rüyalarıma geliyorsun ya çok mutlu oluyorum o zamanlar… Mutlu uyanıyorum fakat ardından sensiz bir güne daha uyandığımı fark edince gözlerim doluyor, tutamıyorum abi ne yapayım dökülüyor gözlerimden damlalar, hıçkırıklara boğuluyorum… 

Kışın ayazında kalmış gibi hissediyorum kendimi, çırılçıplak donmak üzere olan bir çocuk gibi seni bekliyorum gelir ve beni ısıtırsın diye ama yoksun gelmiyorsun, gelemiyorsun… 

Kaç mevsim geçirdim sensiz, unuttum. Suyun tadını unuttum. Renkleri unuttum. Gülmeyi unuttum. Her şeyi unuttum da bir tek bu acıyı unutmadım, her şeye bir çare buldum da bir tek bu acıya çare buladım… 

Hayat etrafımda akıp gidiyor abi, senden sonra seni sevdiğim kadar sevdiğim bir insanla tanıştım abi. Biliyor musun seni hiç tanımadan seni o kadar çok seviyor ki, tıpkı senin gibi saçımın teline zarar gelmesin diye dört dönüyor etrafımda, tıpkı senin gibi seviyor beni, gülmem için uğraşıyor hep ve bunu başarıyor da. Bilirim kimse senin yerini tutamaz ama inan bana abi senin kadar çok seviyor beni…

En çok ne koyuyor biliyor musun abi, sokakta yürürken veya bir yere gittiğimde veya arkadaş  ortamında bir arada gördüğüm abi kardeşleri o kadar kıskanıyorum ki, onları gördükçe gözlerime yaşlar hucum ediyor, gözlerim doluyor tutamıyorum kendimi kimse görmesin diye hızlıca siliyorum gözlerimi, kafamı yerden kalmıyorum ki kimse fark etmesin diye… Bazen insanları sana benzetiyorum biliyor musun? Aslında en kötüsü de o oluyor, koşup sarılasım geliyor ama sonra fark ediyorum ki o sen değilsin hiç tanımadığım başka bir yüz… Derin keder yağmuru sarıyor etrafımı, dağıtamıyorum kara bulutları… Sen gidince öğrendim ben ağlamayı, ağlamak acıyı hafifletir derler, yalan! Yıllardır ağlıyorum hem de hıçkıra hıçkıra ağlıyorum bir gün olsun dinmedi acım, bir gün olsun hafiflemedi yüreğim… Yüreğim… Yüreğim, paramparça oldu sen gittikten sonra, her biri senin anılarınla battı içerime… O kadar doluyum ki seninle, bir ömür nasıl geçer hasretinle bilmiyorum…  

Hiç özlemedin mi kardeşini? Gelip sarılmak istemedin mi? Ben çok özledim seni, en çok kokunu özledim ha bir de sarılınca huzur bulduğum o kolları… 

Cansız bedenine sarıldığım gün bile sıcaklığını hissetmiştim, o gün zorla ayırmışlardı beni senden, oysa ki ben seninle daha vedalaşamamıştım… Sevememiştim yüzünü, saçlarına dokunmamıştım… Cidden nasıl vedalaşabilirdim ki seninle? Bıraksalar yanında günlerce dururdum… Vedalaşamazdım seninle, vedalaşamadım da zaten… Son kez gördüğüm yüzün, tebessümlü yüzün… Sanki “ben mutluyum, benim için üzülme” der gibiydi ama nasıl mümkün olabilir bu abi? Sen bensiz mutlu olmazsın ki, kardeşin mutsuzken sen mutlu olabilir misin? Aslında sen mutlu ol abi, ben yeterince üzülüyorum, yeterince acı çekiyorum sen acı çekme abi sen mutlu ol… 

Kaç mevsim daha geçecek kavuşmamız için bilmiyorum, artık senin yanında olmak istiyorum, sana tekrar sarılmak istiyorum, yanında güvende olmak istiyorum… 

Çok bir şey istemiyorum be abi, sadece bir sefer, sadece bir sefercik görmek istiyorum seni… 

Çok özledim abi, çok özlüyorum abim… 
Acın, yüreğimi paramparça ediyor ne olur artık gel, ne olur son bir kez daha sarılayım sana…. 

Keşke hiç gitmeseydin, keşke hep yanımda kalabilseydin… Bilirim benim üzülmemi istemezsin ama kader böyle, birimiz üzülecek birimiz mutlu olacak ve üzülme payı bana düştü… Üzülmek sorun değil, o özlemek yok mu, sarılamamak yok mu işte en çok onlar koyuyor abi… 

Yine de sen mutlu ol, yokluğunun sekizinci senesinde huzur içinde yat abim… 

kotpilot.

19 Ocak 2014 Pazar

Bir Boşluk Olur Önce

Bir boşluk olur önce
Kötüye gider her şey
Nefes alamazsın, 
Büyür o boşluk sonra içinde 
Büyür ve sen küçücük kalırsın
Sonra,
Sonra ufacık bir ışık zerresine bağlarsın tüm umudunu
Tek bir umuda bağlarsın yaşamını 
O ışık zerresini büyütüp 
Karanlığını alt etmesi için var gücünle çalışırsın 
O ışık büyür
O karanlık küçülür
Yeniden doğarsın,
Tam da kaybetmişken her şeyi 
Yeniden başlarsın yaşamaya
Tek bir umudu olur insanın
Tek bir ışığı olur, 
Tüm ışıklardan daha parlak ve daha aydınlık
Bir boşluğun içindeyken tutunduğun bu hayalle 
Yaşarsın tüm ömrünü, 
Aslında o hayal bir surettir 
Aşktır seni yaşatan 
Ve 
Aşktır seni öldüren 
Bir kere şarabın tadına baktın mı 
Dönüşü yoktur var olma savaşının

kotpilot.