10 Mayıs 2017 Çarşamba

İki Perdelik Bir Tiyatro Oyunu



"Sen de kabul et ikimiz de seviyoruz
Sanki bir uçuruma yalınayak yürüyoruz
Yine de bir yerlerde arıyoruz
Ruhumuzu, ufkumuzu, sevgimizi
Yine de bir yerlerde buluyoruz
Geçmişe dair unutulmayan ne varsa

Ben sende yandım, sende söndüm
Çıkar yol bulamadım bu sensizliğe
Geceler doldu içime, cevap veremedim

Sadece gözyaşlarım kaldı sayfalarda."

Saçlarınla oynamayı çok severdim. Saçların benim huzur kaynağımdı… Tebessümün vardı bir de içimi sımsıcak ısıtan, o muazzam tebessümün… Ne zaman kavga etsek bir süre sonra gözlerime bakıp o tebessümü takınırdın ve hemen sonra eriyi verirdim, içim buz tutmazdı. Nasıl tutsun ki mümkün değil. Bir de ellerin vardı, her tuttuğumda heyecana kapıldığım, her zaman tutmak istediğim… Ellerin üşürdü hep ve sen ufak bir kız çocuğunun babasının montuna elini soktuğu gibi ceplerime elini sokardın, öyle güvenir öyle mutlu ederdin.. O anlarda hem kendimle gurur duyardım hem de mutluluğumu dizginlemek için çabalardım. Malum mutlu olunca saçmalıyorum. Ellerin bana her temas ettiğinde kalbimdeki basınç daha da artıyor içimdeki mutluluk ve heyecan daha da şiddetleniyordu… Gözlerine baktığımda yaşadığımı hissederdim, aslında gözlerine baktığımda hissettiklerimi anlatabilecek doğru ve yeterli kelime ve cümle yok… 

Sonra bir rüzgar geldi alıp götürdü seni. İki perdelik bir tiyatro oyunu gibiydi her şey önce her şey çok güzel başlar ve ikinci kısımda her şey sarpa sarar. Birinci perde hayat ikinci perde ölüm. Böyleydi hikaye, böyleydi hikayemiz. Önce bir rüzgar geldi sonra bir fırtına alıp götürdü seni böylelikle ikinci perde açıldı. Bu tıpkı yaşamla ölüm gibi; önce doğduk ve yaşamaya başladık sonra büyüdük ve gelişmeye başladık ve ansızın öldük. Bütün hikaye bu… 

Keşke hala mümkün olabilsek diyorum keşke o mutlu günler sadece o fotoğraflarda kalmasa, bunca yıl şimdi avuçlarımızdaki fotoğraflarda bir anı olarak kalmasa yan yana yaşamak hala mümkün olsa diyorum… Keşke bir yolu olsa. İnansak birbirimize, yalnızca birbirimize tutunup tekrar aynı yolda yürüyebilsek… Sensiz yürümek zorunda kaldığım her yol dikenli ve bu dikenler beni mahvediyor… Sen olsan muhakkak dayanırım ama sensiz dayanma takatim yok. Sesini duymaya ihtiyacım var, ne yapsam da arasam diyorum bazen. Sonra hemen vazgeçiyorum bu fikirden. Çünkü vazgeçmem gerekiyor. Sen beni severdin eskiden, keşke eskiye dönmek mümkün olsa yeniden. Sen beni duyardın eskiden, fısıltımı bile işitirdin şimdi kapılar öylesine kapalı ki… Ortam ölüm sessizliği ile dolu ve ben avazım çıktığı kadar bağırıyorum yine de işittiremiyordum sesimi sana… Şimdi sensizliğin ve dikenlerin ortasında bir başımayım. Hangi yöne gitmem gerek hangi kefareti ödemem gerek ki seni tekrar sarıp kalbinin odasında sonsuza kadar yaşama fırsatı bulayım bilemiyorum… 

Bir rüzgar geldi aldı götürdü seni avuçlarımda her gün hatırlamaktan bıkmadığım anılarımız ve fotoğraflarımız, aklımda o güzel tebessümün kaldı… 

10.05.2017

1 Mayıs 2017 Pazartesi

Sonra Birbir Öldü Nefeslerimiz

​Altında kaldığımız enkazları üstümüzden atamıyorduk, tek sorun buydu. Nefesimiz kesiliyordu ama sesimizi duyuramıyorduk. O kadar dalmıştık ki hayatın telaşına kolonlarımızdaki çatlakları göremiyorduk. Her geçen gün içten içe artan o çatlaklar git gide binayı sarmaya başlamıştı da biz fark edememiştik, üstelik gerekli gereksiz ne bulduysak yüklemiştik evin sırtına. O göçüp giderken “kaldıramadı bunca kederi” diyeceklerdi arkasından.  
Ara sıra arcı depremler oluyordu çatlaklar artıyordu, binayı onarmak yerine çatlakların üstünü sıvayla kapatıp tekrar hayatın telaşına dalıp için parçalanmasını göremiyorduk. Onca deprem görmüş, onca badire atlatmış bina ne yazık ki ufacık bir arcı ile yıkılacak duruma gelmişti… 
Demiştim ya bizim tek sorunumuzdu altında kaldığımız enkazları üstümüzden atamamak. Sonra birbir öldü nefeslerimiz, birbir can verdi hayallerimiz, birbir soldu içimizdeki neşe ve çekildi ruh, duygu enkazının altında kalmış artık birbirine yabancı iki insanın teninden…
kotpilot. 

Çünkü artık “keşke"lerle Dolu Cümleler Geceni Süslüyor

Geceye bir şarkı bırakırsın zamansız gelip zamansız gidenlere ithaf edersin. Yitirdiklerine ithaf edersin. Şişelerce yad edersin.Belki günlerdir kimseyle konuşmuyorsundur ama bir an gelir bir şarkı duyarsın yüreğine öyle bir dokunur ki gözlerin dolar, yüreğin dolar. Tutamazsın gözlerinden dökülmek üzere olan incileri, yanağından akarda dudaklarına değdiğinde gözyaşının tuzlu olduğunu. Aslında gözyaşının bile acı olduğunu, onun bile acıyla dolduğunu… Üstünü kapatmaya çalıştığın ne kadar üzüntün kederin varsa hepsi bir bir gün yüzüne çıkar da omuzların çöker, çöktüğün sandalyede gözlerinden akanla bir elindeki şişeye bir elindeki sigaraya bakarsın. Sonra derin bir of çekersin, kendi kendine konuşmaya başlarken ilk kelimen “keşke” olur. “Keşke böyle olmasaydı” yanarsın. Yanarsın da kimsenin haberi olmaz, gecenin kör bir saatinde, gecenin karanlığına anlatırsın derdini ondan başkası dinlemez seni. Yüreğin gidenlerin acısıyla dolar taşar… Ne zamanın ne de hiçbir gecenin bu yangına devası olmaz bilirsin de yine de konuşursun, anlatırsın. Çünkü ağzına kadar acıya gömüldün. Çünkü artık çıkış yolun kalmadı, çünkü artık “keşke"lerle dolu cümleler geceni süslüyor. Önce yüreğinden sonra avuçlarından dökülür acılar, sonra can kırıkları acıtır canını, kanatır. Bir "ah” bile diyemezsin. Demezsin. Sadece burnunu çeker gözlerini silmeye yeltenir ondan da vazgeçersin… 
-
kotpilot.